19 Ocak 2018 Cuma, yer lüks bir otel.
Yeni yıl partisi vardı o gece, parti yani eğleneceğiz, sonra gelecek senenin hedefleri falan bildirilecek lüks bir otelde. Saat 4'te çıkma izni verildi o gün, insanlar akşama hazırlanabilsin diye. Ben çıkamadım erken, işim vardı geç çıktım. Ama bunun olabileceğini hesaplayarak o gün zaten işe olabildiğince şık gelmiştim. Ucunda o vardı çünkü, bu gece onu görmeden geçirdiğim 21 günlük sürenin nihayete ereceği geceydi, ben de yemek sonrasında onu bir yerlere davet edecektim. Gelirdi Belki, duyunca duygularımı belki de aradaki farkları gönlü görmezdi, kim bilir…
Otele geç ulaştık, balo salonunda genel müdür elinde mikrofonla konuşmaya başlamıştı, hatta yabancı çalışanlara İngilizce olarak Türk esprileri bile yapmaya başlayacak kadar sarhoş olmuştu. Ama salonda genel olarak bir sükunet hakimdi, patronlar konuşurken susulur çünkü…
Salona girdik, bir masaya oturdum bizim satış temsilcilerinin olduğu masaya, normalde adamlarla hiç işim yok da en güzel yer oradaydı, onu görebileceğim en güzel yer. Gene çok şıktı, çok da güzel. Normalde yaptığından biraz fazla makyaj yapması güzelliğini bozan tek şeydi. Siyah bir elbise giymişti, dizlerinin hemen üstünde biten, saçlarını en sevdiğim model olan küt şekline sokmuştu. Yeşil hareli ela gözleri parladı birden göz göze gelince. Gülümsedi, göz kırptı, dudaklarından kimsenin duymayacağı, duysa da garipsemeyeceği bir cümle “nasılsın?” Kafamı sola doğru hafif büktüm gülümsedim, “iyiyim” demekti bu.
Ben bu sene hedefimin ne olduğunu pek bilmiyorum mesela şirkette, dinlemedim çünkü, en dinlemem gereken adamı dinlemedim. Mesela hurda hedeflerini bilmiyorum, fiyat düşürme politikalarını da, ya da yeni devreye alınacak projeleri de bilmiyorum. Tek bir şey biliyordum, görmediğim günleri yaşanmamış saydığım dünyadaki tek kadın yirmi metre çaprazımda, bulduğu her fırsatta gözlerime bakıyordu ve gülümsüyordu. Ne önemi vardı ki KPI’ların…
Konuşma bitti, yanıma kendisi geldi, normalde rakı içmezdi, içki de çok içmezdi, bazen bir kadeh şarap işte. Ama benim elimde rakı kadehini görünce gitti bardan rakı aldı, aynı benimkisi gibi rakıyı buzsuz suyu bol buzlu almıştı. Geldi yanıma tüm zarafeti ve güzelliği ile. İlk lafı şerefe oldu, tokuşturdum gülen gözlerinin şerefine kadehimi. Uzun uzun sohbet ettik, eskiden beraber çalıştığımız projeden, aldığım terfiden sonra gelen mühendisle çok ısınamadığından, benim yeni pozisyona alışma evremden, Almanya’da deniz kenarında resim çekilirken az kalsın dengesini kaybedip düşecek gibi olmasından, uçak kalkarken korkup koluma yapışmasından, benim 3, 4 sene önce yurt dışı lokasyonlarından birinde alabileceğim görevlerden falan bahsettik. Ben çok konuşmuyordum her zamankinin aksine, o ise bayram sabahındaki çocuklar gibiydi, onu çağıranlara “takım arkadaşımla yirmi gündür görüşmedik çok konuşacak şey var” dedi. Nasıl sevinmiştim. Sigarayı azalttığımı duyunca nasıl sevinmişti, o sırada birkaç espri yapınca çak yapmıştı, sanki o salonda 200 kişi daha yoktu, dünya sadece bir çift yeşil hareli ela gözden ibaretti benim için. Bir espri daha derken yaklaştı iyice kulağıma “sen çok fenasın” dedi, evet dedim fenayım, ama ciddi bir tonla söyledim, nasıl yani dedi, “çok özledim seni” dedim, “anlamadım” dedi, yaklaştım, sarıldım ona, kulağına “seni çok özledim, tahmin dahi edemezsin, konuşmamız lazım bunun üzerine” dedim. Tamam konuşuruz dedi, sonra da sustu, susmalara doyamayacak kadar sustu, sonra arkadaşlarının yanına gitti, kuru bir “görüşürüz” diyerek.
O sırada Burhan geldi, bizim kalite mühendisi, çok severim kendisini, has çocuktur, ona olan aşkımdan kimsenin haberi yoktu. Karısının ve Burhanı’da haberi yoktu tabii. “Abi biz buradan Kordon’a gideceğiz, benim hanım falan, sen de katılsana bize” dedi, “gelmesem” dedim, Burhan”abi bence gel, gitme bu gece eve yalnız; gideceksen de en azından biraz toparladıktan sonra git” dedi. “Öyle mi diyorsun” dedim, “Abi gel bi sigara içelim yüzünü yıka” dedi, “daha iki kadeh bile içmedim oğlum” dedim. “Mesele rakı değil be abi" dedi, "suratına baksana” dedi, “O kadar belli oluyor mu” dedim, “seni oyalayayım kimse görmesin şirket ortamında diye geldim” dedi. Tuvalete gittik, ben sadece on saniye ağladım sanırım, sonra yüzümü yıkadım, sigara içmeye gittik İzmir manzaralı terasa. Burhan sustu, ben de sustum. “Ne söylemedi de sana bu hale geldin” dedi, “bildiğin şeyler işte” dedim, “deme yahu” dedi, güldüm, “ne biliyorsun oğlum lan, deme yahu diyo bir de yalan yalan” dedim gülümseyerek. “Abi çıkalım buradan haydi, ben hanımı çağırıyorum sen hiç girme bir daha salona” dedi. Kordon'a gittik, bir meyhaneye oturduk, sigara içilebilen bölüme. “Anlatmak ister misin kardeşim” dedi, “ne anlatacam oğlum” dedim, “gerek yok abi, biz anladık zaten, sen iyi ol da gerisini boş ver” dedi. “İyiyim merak etme” dedim. Ama bilmeye hakkı vardı, onun da karısının da hakkı vardı, “sonra konuşuruz" dedi, "çok özledim dedim, sonra konuşuruz dedi lan, ben de bile demedi, dinlemeye tenezzül etmedi bile” dedim. Burhan’ın eşi, “salak karı” dedi, güldük, “vardır bi bildiği” dedim, “he var var bok var” dedi, iyi kızdı Selda, Burhan'la da güzel anlaşıyorlardı, gülümsedim “mutluluğunuza gençler” dedim, “senin de” dediler, sustum… Ben en azından bir süreliğine mutluluk hayallerimi siyah elbiseli yeşil hareli ela gözleri olan kızın “sonra konuşuruz” cümlesine gömdüm.
O günden sonra da söyledim özlediklerime özlediğimi, ama bir daha özlemekten kastım geleceğime henüz yaşamadığım geleceğe dair özlemler ne zaman olur bilmem.
https://eksisozluk.com/entry/82134627 09.10.2018 17:59 roberto baggio
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder