16 Ekim 2018 Salı

Bir insan Olarak E = mc²

Kültürsüzlüğü sen de artık sevmiyorsun, değil mi? Bir kez özgürlüğün tadını alan bir daha zincir takamaz. Seni bulduğum için çok şanslıyım, benim eşitim, benim kadar güçlü ve bağımsız biri! Senden başka herkesin yanında kendimi yalnız hissediyorum.
Öpücüklerimle…

Albert’in
Ailene en iyi dileklerimi sunarım!

Yukarıdaki satırlar 3 Ekim 1900 tarihinde Albert Einstein tarafından sevgilisi Mileva’ya, Milano’dan yazılan bir mektuptan alınmıştır. Albert Einstein 20.yüzyılda çığır açan teorilere imza atmış bir dehadır ama zekâyı ve bilimi kutsayan zihniyet yıllarca “insan” olan Einstein’dan habersiz yaşamıştır. Ta ki 1986’da torunu tarafından mektupları gün yüzüne çıkarılana dek…

Albert Einstein 1905 yılında henüz 26 yaşındayken, fiziğin üç farklı alanına yaptığı üç temel katkının yayımlanması ile bilim tarihinde çığır açtı. Bir yıl içerisinde, fizik dünyasında kabul edilmiş görüşleri sonsuza dek değiştirecek modern kuantum kuramını geliştirdi. İsviçre Patent Ofisi’nde sıradan bir memurken bilim dünyasına yaptığı bu katkıdan sadece birkaç hafta sonra Browncu hareketin açıklamasını yayımladı ve bunlardan sadece bir ay sonra Özel Görelilik Kuramını sundu. Bu kuramlar o kadar kıymetlidir ki etkileri dikkate alınmadan günümüzün entelektüel kültürünün bütünüyle anlaşılması mümkün değildir. Peki, biz Albert Einstein’ın “çocukluğumun cesedi” olarak adlandırdığı hayatı hakkında ne biliyoruz? Tarihimizin bu önemli simasının hayatı biyografi yazarlarını, bilim tarihçilerini ilgilendirdiği için tüm ayrıntılarıyla birçok kaynak kitapta mevcut ama bilim adamı olmasının dışında “herhangi bir insan” olarak Albert Einstein kimdi? 

ARKADAŞLIKTAN AŞKA

1986’da Einstein’ın torunu Evelyn Einstein tarafından ortaya çıkarılan, Einstein’ın ilk eşi Mileva Maric’e yazdığı mektuplar işte bu sorunun cevabını büyük oranda yanıtlayacak belgeler olarak görünüyor. Mektupların yazılmaya başladığı sene olan 1897’de Einstein on sekiz yaşında ve İsviçre Federal Politeknik’teki öğrenciliğinin ikinci yılındadır. Sınıfının tek kız öğrencisi ve kendisinden üç yaş büyük, Sırp asıllı Mileva Maric ile arkadaştır. Mektuplarından anlaşıldığı kadarıyla aralarında fikri bir paylaşım vardır ve bu fikri alışveriş, hayranlıkla başlayan bir aşka doğru evrilmiştir. Bu mektupların kapsadığı sekiz yıllık dönemde Einstein ve Maric, Dostoyevski’nin “küçük insan”ının dramını yaşayan simalara benzerler. Nedense bu mektuplardaki çaresiz tavır İnsancıklar’ ı anımsatır okuyanlara: Einstein sürekli bir iş bulamamaktan yakınır, Maric evlilik dışı hamile kalır, Einstein’ın annesi ve babası bu evliliğe razı değildir, evlenseler bile nasıl geçineceklerdir, paraları olsa bisiklete binip gezeceklerdir vs…

Bu mektuplar aynı zamanda kadın bilim insanlarının, hayat şartları içinde nasıl yok olup gittiklerinin de belgesi gibidir. Einstein birçok farklı işte çalışmıştır ve bu durum onun entelektüel gelişimine zarar vermemiştir. Einstein “küçük insan”dan büyük ve önemli bir bilim adamına dönüşmüş ve “bu dünyadan bir Einstein geçti” dedirtmeyi başarmıştır. Mileva’nın hayatı ise trajik bir biçimde devam eder.

Mileva 1896’da, yaklaşık yirmi bir yaşındayken Einstein’la aynı sınıftadır. O yıl Matematik ve Fen Bilimleri öğretmenliğine başlayan tek kadındır. Einstein’a yazdığı ilk mektuplarda büyük ölçüde özgüven ve bağımsızlık, çalışma disiplini, cesaret ve bilime duyulan büyük bir heyecan vardır. İlk mektuplardaki bu tavır ilerleyen mektuplarda kendisini kaderci bir havaya teslim eder. Mileva, 1901’de öğretmenlik sertifikasını almak için ikinci kez okula başvurur ve başarısız olur. Bu başvuruyu yaptığında üç aylık hamiledir ve altı ay sonra da Einstein’dan bir kız çocuk dünyaya getirir. Gelecekte kuracağı aileyle ilgili endişeleri, Einstein’ın iş aramada yaşadığı iniş çıkışlar, onun mesleki arzularını da ciddi bir biçimde gölgelemiştir. Sonunda o sıralarda sürekli bir gelirleri olmadığı için Lieserl diye adlandırdıkları bebeklerini evlatlık vermeye razı olur, evlendikten sonra iki çocuk daha doğurmayı kabullenir. Mektupların tamamına bakıldığında da Mileva’nın ilk olarak beş yıl önce Zürih’te flört etmeye başladığı Albert’in zihinsel ve duygusal açıdan “eşi” olmaktan çıktığını görürüz. Kitaptaki 21’inci mektupta Einstein’ın Maric’e yazdığı şu satırlar da ironiktir: “…Yeni makalelerimiz üzerinde çalışmayı da dört gözle bekliyorum. Araştırmalarına devam etmelisin, ben tamamen sıradan biri olarak kalırken minik bir doktoralı sevgilimin olması beni nasıl da gururlandıracak!

BİLİM DIŞINDAKİ FİKİRLER

Bu kadar sıkıntı ve zorluğu aştıktan sonra kurdukları ortak hayat da uzun sürmeyecek ve ayrılacaklardır. Einstein yükselecek, Maric ise kaybolup gidecektir. Alfa Yayınları’nın bilim kitapları serisinden Nursel Yıldız çevirisiyle dilimize kazandırdığı Albert Einstein & Mileva Maric Aşk Mektupları 20. yüzyıl düşünce yapısını anlamak, Einstein’ı var eden motivasyonları görmek, entelektüel bir aşkın arka planını bir roman gibi okumak adına keyifli ve önemli bir çalışma olarak sunulmuş. Bu kitaptan sonra Einstein’ın bilim dışındaki fikirleri sizde daha da merak uyandırırsa Son Yıllarım okunacaklar arasına alınabilir. 
Son Yıllarım da yeni bir çalışma olarak Kırmızı Kedi yayınlarından Ferhat İyidoğan çevirisiyle yayımlandı. Albert Einstein’ın birçok farklı konudaki görüşlerini içeren yazılarının yer aldığı eser, sosyalizmden askerlik görevine, zencilerin sıkıntılarından Yahudilerinkine kadar birçok farklı konuda Einstein’ın görüşlerini ve bunun yanı sıra akademisyenlerin de yararlanabileceği bilimsel tartışmaları barındırıyor.

Schopenhauer’ın “yalnız aydın” portresinin yansımasını Mileva ile mektuplarında gördüğümüz Einstein, Son Yıllarım’da “Kendi portremadını verdiği kısa sunuşta; Acı ve tatlı dışarıdan, zorluk ise içeriden, insanın kendi çabasından kaynaklanır” diyor ve devam ediyor: “Genellikle kendi doğamın benden yapmamı istediği şeyi yaparım. Bunun için böylesine sevgi ve saygıyı hak etmek mahcup edici bir duygu. Nefret oklarının da hedefi oldum; ancak bu oklar hiçbir zaman bana isabet etmedi, çünkü bu oklar ne şekilde olursa olsun hiçbir bağlantımın olmadığı başka bir dünyaya aitti. Gençken ıstırap veren, ama olgunluk yıllarında tadına doyulmaz bir yalnızlık içinde yaşıyorum.” Yalnızlığında yaptığı bir hayat muhasebesi olan Son Yıllarım, bizim kafa yorduğumuz sıkıntılara bir dehanın nasıl baktığını göstermesiyle de önemli.




Einstein’dan Maric’e
Zürih, 16 Şubat 1898 
Size yazma arzum, uzun zamandır mektubunuzu yanıtlayamadığım için hissettiğim ve eleştiren bakışlarınızdan kaçınmama neden olan suçluluğunu sonunda yendi. Fakat simdi, bana kızmakta haklı olsanız da çürük bahaneler arkasına sığınarak daha büyük suç islemediğim ve dosdoğru bağışlanmak ve en kısa zamanda bir cevap istediğim için biraz olsun hakkımı vermelisiniz. Öğrenime devam etmek için buraya dönmek istemeniz beni mutlu etti. Çabuk gelin; kararınızdan pişman olmayacağınızı biliyorum. En önemli çalışmalarımıza en kısa zamanda yetişebileceğinizden eminim...
Kısa ya da uzun süreliğine Bächtolds’da yeniden oda bulmada sorun yaşayacağınızı sanmıyorum. Zaten henüz kiraya vermedikleri bir odaları olduğu kesin. Ve tabii ki Zürihli bir cahilin şimdi işgal ettiği eski güzel odanızdan vazgeçmek zorunda kalacaksınız... Bu da size müstahak, sizi küçük kaçak sizi!

Artık kitaplara dönme zamanı. En iyi dileklerimle... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder