9 Ekim 2019 Çarşamba

Renklerin İçinde

Düşlerin içinde

Tam iki hafta önce doğum günündü. Canım ne istiyorsa yazdım, çoğu kez de sildim. İçimden geçen her şeyi yazmayı öyle çok isterdim ki... Fakat söyleyebildiğim tek şey yalnızca iyi dileklerim oldu. Şaşırdın, beklemiyordun ki. Varlığından bile haberinin olmadığı birinin doğum gününü unutmamış olması şaşırtmıştı seni sadece. Ben yine, sırf senin için ufak da olsa bir şey yaptığım için öyle mutlu oldum ki. Bunu yalnızca eğer bir gün gerçekten seversen anlayabileceksin. O kişinin hiçbir zaman ben olamayacağım gerçeği kalbimde bi yanımı öyle acıtıyor, öyle derin bir hüzne sürüklüyor ki beni,  bilemiyorum ne yapacağımı... Ben yine kaldığım yerden devam edeceğim hayatıma. Hoş, hiç ilerleyememişimdir zaten. Hep kalakalmışımdır öylece aynı yerde. Fakat o noktaya gelene kadar öyle üzülmüşümdür, öyle yakmışlardır ki canımı. Belki merhemimi sende bulmuşumdur, belki de kendimi kandırmışımdır ne fark eder. Sana bir şekilde bağlanmışım ben. Bir şekilde bağlamışsın beni kendine. Oysa sen hiçbir şey yapmadın. "O gün"den bugüne kadar ne uzun bir konuşmamız, ne de birbirimizi görmüşlüğümüz oldu. Bunca engele rağmen sen hala neyin peşindesin diyorum kendime. Nedir onda seni bu kadar etkileyen şey?
Birine karşı hissettiğin duyguların mahiyeti sana bile öyle tuhaf, öyle alışılmadık geliyor ki. Ne yaparsam yapayım artık vazgeçmek de kalmak da çok zor benim için. Yalnızca tek dileğim hep çok mutlu olman. Bir gün karşına öyle biri çıksın ki kalbinde başkası tarafından açılan yaraların merhemi o olsun. Seni hep mutlu etsin, birlikte gülün, birlikte ağlayın. Acılarını dökemediğinde bile seni o anlasın. Sarılsın sana. Hep yanında olduğunu hissettirsin. Konuşun, hiç sıkılmayın birbirinizden. Kısaca şu hayatı benim yerime siz yaşayın. Çünkü hiçlik duygusu sevgiden bile ağır basıyorsa ne yaşanılacak hayat, ne de yaşama dair bir umut kalmıştır. Sen bu noktaya hiç gelme olur mu. Gerekirse ben hep aynı yerde kalırım. Ama sen buraya hiç gelme.



Cennetin içinde
Ölmek sessizce

7 Ekim 2019 Pazartesi

Pluviophile

Pluviophile; yağmuru seven kişi, yağmurlu günlerde huzur ve mutluluk hisseden insan. Yağmuru seven ve yağmurlu günleri daha huzurlu bulan kişi.


Kökeni Latince pluvia (yağmur) kelimesidir. Ortak bir lisandır, yağmurun mutlulukla alakasıdır, cama çarpan damlaların yarattığı sevinçtir, tedbilsiz mekanda ferahlıktır, "singing in the rain"dir. Kahvedir, kitaptır, andır, candır, tabiat güzellemesidir. Hayatın kargaşasına sesiyle ve kokusuyla ara veren ''oh be!'' kısmıdır.


''Bir çiçek bahçesinde geceye durgun kalışın yağmur sıcağı gibi öptüm sonsuz gidişinden, saçlarının seyriyle seni.''
...
"Çizildi yalnızlar. Senin gelişin ne de süvari köprünün diplerindegeçer üstümüzden yağmur alan donanmalar, kürek sesleriyle." 
...
"Bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller açılır ortasındansu konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık yaşamamızdan?"
...
"Sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben kaldımsevindiniz işte alın koşturun. Aha size son atım…"

       Cahit Zarifoğlu

4 Eylül 2019 Çarşamba

Ömrünün Hay Aksisiyim

Dizinin dibi çok güzel yer ama yaşayamam ben orada
Sen bahçesin ben kasırga, çiçeklerin kopar burada, yapma
Ben karşının taksisiyim, ömrünün hay aksisiyim olmaz.

Bak ben yara gibiyim, gönlünde bir yara gibiyim 
Sal beni gideyim, ömründe bir kara meleğim 
Ben yara gibiyim, gönlündeki yarayı kapat nolur!
Sal beni gideyim, ömründe bir kara lekeyim.

Sen kıştasın ben boş soba, ayakların üşür burada yakma
Sessiz konuş ne olursun, ayıp olur kahrolursun, olma!

- Emir Can İğrek / Nalan





Bazen Emir Can'ın Nalan'ı gibi biri olsun istersin.

Ümit Yaşar'ın Ayten'i gibi,
Nazım'ın Piraye'si,
Ahmet Arif'in Leyla'sı gibi.
Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Edip Cansever'i kendine aşık etmiş Tomris Uyar gibi.
Özdemir Asaf'ın Lavinia'sı gibi.
Attila İlhan'ın Maria Missakian'ı gibi.

Bazen anlam yüklü dizelere ilham olacak biri olsun istersin.

Ama artık ne nefesi şiir kokan erkekler vardır, ne de bu erkeklere layık olmayı başaran kadınlar.

Yazık.

Bize Ne Oldu?


Biz hep yaralı kuşları sevdik. Sevdikçe iyileştiler, iyileştikçe uçup gittiler.

Ben ölüyorum diyorum, ne zaman öleceksin diye soruyorlar.

Unutma beni, hatırla o yeşil günlerimizi. Hatırla!

Özür dilerim sizi kendi derdimle üzdüm.

Şimdi kapatacağım gözlerimi,  sensiz uyanılan acılı bir sabaha bile açamayacağım belki de. Bu yüzden yazmak istedim sana bu cümleleri, son kez 'Huzurlu uykular'

Ben özür dilerim.

En ucuz sigaranız hangisi?

31 Ağustos 2019 Cumartesi

Bir Beyaz Orkide

"Onu severken hissettiklerimi özledim" nasıl bir cümledir.

Bunu bana yapmazdın çiçek.

20 Ağustos 2019 Salı

Sen Yine Bildiğin Gülü Kokla

Hayat seni,
Sevmediğinle seviştirir,
Sevdiğinle savaştırır.

Kalbinin sahibi ile değil,
Mecburiyetin izniyle evlenirsin.
Gönlünün hayır dediğine evet der dilin.

Ömrünün geri kalanını,
Aynı evde, aynı odada, aynı masada, aynı yatakta,
Ama sana dünyalar kadar uzak olan biriyle yaşarsın.

Kalbini kürtaj ettirmiş bir mahkum gibi,
Dolanır durursun kendi içinde.
Etrafın "elalem ne der" telleri ile çevrilmiştir.

Kendi hayatını uzaktan seyreden,
Mutsuz biri olursun zamanla.
Ve kimse seni duymaz sen kaderine bağırırken.

Gözün gibi baktığın tenin,
Ve herkesten sakındığın gözlerin,
Acımasızca yağmalanır her gece.

Sular yıkamaz,
Gözyaşın olmadan,
Üzerine sinen kiri.

Çünkü,
İnsan ait olmadığı insanın yatağında sürgündedir.
Ve ait olmadığı insanın hayatında rehindir.

Asla Ekilmeyecek Tohumlar

Yıllardır burada güzel şarkıların altına yazılmış yorumları okurum. Çünkü bazen çok tatlı, tamam bazen de acı  hikayeler vardır paylaşılmış. Sene bilmem kaç, şehir herhangi bir şehir, falan filan diye başlayan; zamanında en derinden hissedilmiş, zamanla da en derine yerleşmiş hikayeler. Bir gün benim de buraya yazacak kocaman bir acım olacağını düşünmemiştim hiç. Okuması eğlenceliydi. Ne hayatlar, ne aşklar var diye geçiriyordum içimden. Ama yazması öyle değilmiş.

Üzgünüm, çünkü insan gerçekten birinin yoncasına  dördüncü yaprak olabilirim zannediyor. Oysa şimdi elimde sadece topladığım çiçeklerin ekilmemiş tohumları var. Asla ekilmeyecek tohumlar.

10 Haziran 2019 Pazartesi

Patronlar Konuşurken Susulur Çünkü

19 Ocak 2018 Cuma, yer lüks bir otel.

Yeni yıl partisi vardı o gece, parti yani eğleneceğiz, sonra gelecek senenin hedefleri falan bildirilecek lüks bir otelde. Saat 4'te çıkma izni verildi o gün, insanlar akşama hazırlanabilsin diye. Ben çıkamadım erken, işim vardı geç çıktım. Ama bunun olabileceğini hesaplayarak o gün zaten işe olabildiğince şık gelmiştim. Ucunda o vardı çünkü, bu gece onu görmeden geçirdiğim 21 günlük sürenin nihayete ereceği geceydi, ben de yemek sonrasında onu bir yerlere davet edecektim. Gelirdi Belki, duyunca duygularımı belki de aradaki farkları gönlü görmezdi, kim bilir…

Otele geç ulaştık, balo salonunda genel müdür elinde mikrofonla konuşmaya başlamıştı, hatta yabancı çalışanlara İngilizce olarak Türk esprileri bile yapmaya başlayacak kadar sarhoş olmuştu. Ama salonda genel olarak bir sükunet hakimdi, patronlar konuşurken susulur çünkü…

Salona girdik, bir masaya oturdum bizim satış temsilcilerinin olduğu masaya, normalde adamlarla hiç işim yok da en güzel yer oradaydı, onu görebileceğim en güzel yer. Gene çok şıktı, çok da güzel. Normalde yaptığından biraz fazla makyaj yapması güzelliğini bozan tek şeydi. Siyah bir elbise giymişti, dizlerinin hemen üstünde biten, saçlarını en sevdiğim model olan küt şekline sokmuştu. Yeşil hareli ela gözleri parladı birden göz göze gelince. Gülümsedi, göz kırptı, dudaklarından kimsenin duymayacağı, duysa da garipsemeyeceği bir cümle “nasılsın?” Kafamı sola doğru hafif büktüm gülümsedim, “iyiyim” demekti bu.

Ben bu sene hedefimin ne olduğunu pek bilmiyorum mesela şirkette, dinlemedim çünkü, en dinlemem gereken adamı dinlemedim. Mesela hurda hedeflerini bilmiyorum, fiyat düşürme politikalarını da, ya da yeni devreye alınacak projeleri de bilmiyorum. Tek bir şey biliyordum, görmediğim günleri yaşanmamış saydığım dünyadaki tek kadın yirmi metre çaprazımda, bulduğu her fırsatta gözlerime bakıyordu ve gülümsüyordu. Ne önemi vardı ki KPI’ların…

Konuşma bitti, yanıma kendisi geldi, normalde rakı içmezdi, içki de çok içmezdi, bazen bir kadeh şarap işte. Ama benim elimde rakı kadehini görünce gitti bardan rakı aldı, aynı benimkisi gibi rakıyı buzsuz suyu bol buzlu almıştı. Geldi yanıma tüm zarafeti ve güzelliği ile. İlk lafı şerefe oldu, tokuşturdum gülen gözlerinin şerefine kadehimi. Uzun uzun sohbet ettik, eskiden beraber çalıştığımız projeden, aldığım terfiden sonra gelen mühendisle çok ısınamadığından, benim yeni pozisyona alışma evremden, Almanya’da deniz kenarında resim çekilirken az kalsın dengesini kaybedip düşecek gibi olmasından, uçak kalkarken korkup koluma yapışmasından, benim 3, 4 sene önce yurt dışı lokasyonlarından birinde alabileceğim görevlerden falan bahsettik. Ben çok konuşmuyordum her zamankinin aksine, o ise bayram sabahındaki çocuklar gibiydi, onu çağıranlara “takım arkadaşımla yirmi gündür görüşmedik çok konuşacak şey var” dedi. Nasıl sevinmiştim. Sigarayı azalttığımı duyunca nasıl sevinmişti, o sırada birkaç espri yapınca çak yapmıştı, sanki o salonda 200 kişi daha yoktu, dünya sadece bir çift yeşil hareli ela gözden ibaretti benim için. Bir espri daha derken yaklaştı iyice kulağıma “sen çok fenasın” dedi, evet dedim fenayım, ama ciddi bir tonla söyledim, nasıl yani dedi, “çok özledim seni” dedim, “anlamadım” dedi, yaklaştım, sarıldım ona, kulağına “seni çok özledim, tahmin dahi edemezsin, konuşmamız lazım bunun üzerine” dedim. Tamam konuşuruz dedi, sonra da sustu, susmalara doyamayacak kadar sustu, sonra arkadaşlarının yanına gitti, kuru bir “görüşürüz” diyerek.

O sırada Burhan geldi, bizim kalite mühendisi, çok severim kendisini, has çocuktur, ona olan aşkımdan kimsenin haberi yoktu. Karısının ve Burhanı’da haberi yoktu tabii. “Abi biz buradan Kordon’a gideceğiz, benim hanım falan, sen de katılsana bize” dedi, “gelmesem” dedim, Burhan”abi bence gel, gitme bu gece eve yalnız; gideceksen de en azından biraz toparladıktan sonra git” dedi. “Öyle mi diyorsun” dedim, “Abi gel bi sigara içelim yüzünü yıka” dedi, “daha iki kadeh bile içmedim oğlum” dedim. “Mesele rakı değil be abi" dedi, "suratına baksana” dedi, “O kadar belli oluyor mu” dedim, “seni oyalayayım kimse görmesin şirket ortamında diye geldim” dedi. Tuvalete gittik, ben sadece on saniye ağladım sanırım, sonra yüzümü yıkadım, sigara içmeye gittik İzmir manzaralı terasa. Burhan sustu, ben de sustum. “Ne söylemedi de sana bu hale geldin” dedi, “bildiğin şeyler işte” dedim, “deme yahu” dedi, güldüm, “ne biliyorsun oğlum lan, deme yahu diyo bir de yalan yalan” dedim gülümseyerek. “Abi çıkalım buradan haydi, ben hanımı çağırıyorum sen hiç girme bir daha salona” dedi. Kordon'a gittik, bir meyhaneye oturduk, sigara içilebilen bölüme. “Anlatmak ister misin kardeşim” dedi, “ne anlatacam oğlum” dedim, “gerek yok abi, biz anladık zaten, sen iyi ol da gerisini boş ver” dedi. “İyiyim merak etme” dedim. Ama bilmeye hakkı vardı, onun da karısının da hakkı vardı, “sonra konuşuruz" dedi, "çok özledim dedim, sonra konuşuruz dedi lan, ben de bile demedi, dinlemeye tenezzül etmedi bile” dedim. Burhan’ın eşi, “salak karı” dedi, güldük, “vardır bi bildiği” dedim, “he var var bok var” dedi, iyi kızdı Selda, Burhan'la da güzel anlaşıyorlardı, gülümsedim “mutluluğunuza gençler” dedim, “senin de” dediler, sustum… Ben en azından bir süreliğine mutluluk hayallerimi siyah elbiseli yeşil hareli ela gözleri olan kızın “sonra konuşuruz” cümlesine gömdüm.

O günden sonra da söyledim özlediklerime özlediğimi, ama bir daha özlemekten kastım geleceğime henüz yaşamadığım geleceğe dair özlemler ne zaman olur bilmem.


https://eksisozluk.com/entry/82134627 09.10.2018 17:59 roberto baggio

Limon Ağaçları

Güneşli şarkılar söyle bana
Limon ağaçları büyüsün içinde.
Kalabalıklar arasında, seni ilk gördüğüm anın heyecanını özledim.


Sonra gel oralardan, bu makinenin rot balans ayarları ile oyna. Aklımdaki her kelimenin adres sorduğu mavi gözlerinle karşıma geçip, yakın çekimde kraterli ay yüzeyi yüzümde huzuru bulduğunu söyle. İşte bunu söylersen; tüm bunlar, "tüm seni özlemelerim," "tüm sabahın körleri," hatta onlarca saçma cümle senin suçun olur.

Giderken çocukluğumu da götürdün benim.

" En çok sevdiğim şarkıydın, herkesten çok sevildin
Siyah beyaz bir film gibiydin, herkes uyurken izlediğim. * "

    Hala farklı şehirlerdeyiz. Ve hala birbirimiz için yazılar yazıyoruz. Senin kaleminden ben dökülüyorum, benim klavyemden sen.
    Hala farklı şehirlerdeyiz. İstesem seni son kez görebilirim, ama istemiyorum. Çünkü bunu yaparsam, gitmene izin vermeyeceğimden korkuyorum.
    Hala farklı şehirlerdeyiz. Ve hala birbirimiz için rüyalar görüyoruz. Sen benim saçlarına dokunuşumu unutmayacaksın, ben de senin parfümünün kokusuyla uyuduğum o geceyi. Bir daha hiç bir kadın, sen gibi kokmayacak, biliyorum.
    Hala farklı şehirlerdeyiz. Git artık. Çünkü çok özledim.