3 Aralık 2020 Perşembe

Burdasın Dokunamıyorum Çok Saçma

Özür dileme. Anlamıyor musun? Kimse senin gibi değil anlamıyor musun?

Deli gibi ulan.. Deli gibi seviyorum seni şu kadardan beri. Ama artık istemiyorum anlamıyor musun? Hayatım boyunca elini tutamayacağım bir kadını sevmek istemiyorum ben.

30 yaşındayım. Bir seni sevdim, çok saçma. Çok saçma ulan. Burdasın, dokunamıyorum. içim gidiyor sarılamıyorum.

Seni bilmem ama ben artık dokunabileceğim bir insanı sevmek istiyorum. Sabah onla uyanmak istiyorum. Ona sarılmak istiyorum. Onu öpmek istiyorum. Ben seni sevmek istemiyorum.

Ben seni uzaktan sevmekten yoruldum. Bende yaralar açan bir kadını istemiyorum ben. Yaralarını saracağım birini istiyorum.


"Burdasın dokunamıyorum çok saçma. İçim gidiyor sarılamıyorum çok saçma."

Suskunlar

12 Ekim 2020 Pazartesi

Gönül Davası

Bir şarkın olsun. Senin olsun. Hayatına her giren insana “bu benim şarkım bak” diye dinlet. Bir gün o kişinin hayatından çıktığında bir radyoda denk gelirse, seni hatırlasın.

 

Tek bir parfümün olsun. Özdeşleşmek iyidir. Dünya bu illa ki bir tek sen kullanmayacaksın. Öyle bir sana ait olsun ki, bir yabancıda bile duysa “acaba burda mı?” diye kokuyu duyanın gözü seni arasın.

 

Bir tane en yakın arkadaşın olsun. Sadece kötü günde değil, iyi günde de aradığın ilk kişi olsun. Birlikte düşün, birlikte kalkın. Birbirinizi toparlayın. Yaralarınızı sarın. Herkes gittiğinde “şanssızlığınıza” biraz gülün, biraz ağlayın.

 

Bir tane çok büyük aşkın olsun. Rakıya bahane olsun. Bir dönem çok sevmiş ol, bi dönem nefret etmiş. Her şey küllendikten sonra tebessümle hatırla. Biraz da bi yanın acıyarak. “O olsaydı nasıl olurdu acaba hayatım?” diye sorgulayarak. Artık bir şey hissetmesen de “başına bir şey gelse yine de ilk ben koşarım” diyecek kadar. Unutma, masallar mutlu sonla, efsaneler kavuşamamakla biter.

 

Bir evlat edin. Bir kedi olur, bir köpek de. Ama olsun. Kapılarını aç. Senden olmayan ama senin ilgine bakımına muhtaç bir kalbin atışlarını ellerinde hisset. Bir canlının hayatını değiştirmek acayip bir şey. Birinin kahramanı olmak istersen bundan büyük fırsat olamaz. Sevmek çok güzel. Hele bir de her koşulda sevilmek.

 

Bol bol kitap oku biri seni derinden etkileyene kadar oku. Onu bulduğunda kimseyle paylaşma. O hikaye senin. Beğenmediğin sayfayı yırt sevdiğin yerleri yıldızlarla donat. Başucunda dursun. Belki bir gün biri gizlice o sayfaları keşfeder. Seni daha iyi tanıma imkanı olur.

 

Salaş bir restaurant edin. Patronundan garsonuna kadar tanı. Kafan mı bozuk, mekan dolu mu, sana yer açacakları kadar müdavimi ol. Bir masan olsun hep oturduğun. Bir başına gitsen bile başına bir şey gelmeyeceğini bil. Bir gün belki kapanır ya da yıkılır. Ama sen önünden her geçtiğinde “burda eskiden hep bi yerim vardı” dersin.

 

Bir hobin olsun. Kaçmak için. Hiçbir şey düşünmediğin. Dünyadan uzaklaşabildiğin. Onunla övün. En iyi yaptığın şey olsun. Insanlar şaşırsın. Senin icin çocuk oyuncağı olsun.

 

Bir şey iste. İmkansız olsun. Peşinden koş. Yorul. Defalarca vazgeç. Defalarca dene. Susmanın çaresizliğini de yaşa bağırmanın da. Uykuların kaçsın. Düşündükçe saç diplerin bile uyuşsun. Her ne ise bu istediğin, aşk da olur iş de. Bağrına taş bas gerekirse. Yeter ki gece yatağına yattığında “ben elimden geleni yaptım” de. Bazen kazanamamış olsan da, yapabileceklerinin ya da bir şeyi delice istemenin limitini görmek de zaferdir.

 

Vakit ayırdığın bir ailen olsun. Yarın kaybettiğinde keşke daha çok zaman ayırsaydım demeyeceğin. Pişmanlık kötüdür; bir daha geri getirmeye gücünün yetmedikleri içinse, işkence. Kıymetini bil. Yarın ne olacağı belli değil. Kalp krizi dediğin bir kaç saniye. Kalp kırma.

 

Sınırların olsun aşılamayacak. Duvarların olsun yıkılamayacak. Herkes bilsin. Ona göre davransın.

 

Bir alanın olsun metre karesi dert değil. Kapısını kapattığında gerçek sen olabildiğin. Dört duvardan birininin dibine çöküp ağlayabildiğin. Güçsüzlüğünü yaşayabildiğin. Sonra daha güçlü kalkabildiğin. Kaldığın yerden devam edebildiğin. İnsan en çok kendini özlüyor çünkü.

 

Bir sevdiğin olsun tabi. Belki hayallerindeki gibi olmaz koşullar ama bir şeyleri birlikte var etmenin tadı bi başka. Para amaç değil araç olsun mutluluğuna. Olmadığı zaman da elindekini cömertçe paylaşabil. En çok onla gül. Saatlerce muhabbet edebil. Birbirinize ulaşamadığınızda, “başka biriyle mi acaba” diye değil “başına bir şey mi geldi” diye endişelen. İlişkini başkalarıyla kıyaslama. Biri sevdiğini çok söyler, biri daha çok gösterir. Sen de biri eksikse bu seni daha az seviyor demek değildir. Telefon karıştırmakla ömür geçmez. Bir insan bir şey yapmak isterse yapar. Kalbin temizse, sen araştırmadan da karşına çıkar korkma. Sonuna kadar güven. Bir gün kırılırsa kalp yenisini inşa eder.

 

Ve

 

Kalbini temiz tut. Çevreni de. Unutma yaptığın her iyilik bir gün sana geri döner.

20 Eylül 2020 Pazar

25 Eylül

Makedonsko devojče
Sreken roden den!

Çok ahımı aldın kuzu.
Çok ahlar aldın.

Canın yansın istemedim,
Bugünlerde canının yandığını hissettim.

Sen de sev ama sevilme istedim.

Kendini sevdirerek ama karşılıklı sevemeyerek sen beni,
Bana hissettirdiğini sonsuza kadar sen de hisset istediğim için ben seni,
Sonsuza dek lanetledik biz birbirimizi.

...

Belki bir gün yanımda üflersin mumları.
Doğum günün kutlu olsun.
İyi ki seni tanıdım, iyi ki seni sevdim.
Seni sevdiğime hiç pişman değilim.

Keşke
Oyunlar oynamasaydık
Üzülmeseydi şarkılar
Hala sana yazılıyorlar.

3 Eylül 2020 Perşembe

Ederlezi

Kızların ağıtlar düzerken Bosna yaylalarında,
Acıya bulanmıştı şenlikleri,

Ederlezi yine gelmişti her sene geldiği gibi,
Ne bilsin burada yetim kızlar var
Bu sene ederlezi babasız kalmıştı
Yetim kızların yürekleriydi gelen.
Sarı saçları mavi gözleriyle,
Gökyüzü bile özenirdi güzelliklerine,
Deniz utanırdı mavisinden,
Cenazelere uğurlanmıştı ederlezi,
Şurada yatan kefensiz, babalarımızdı.
Boşnak kızları Goran'ın,
Yetimdi sarıları, yetimdi mavileri.
Ah ederlezi, niye geldin bu sene
Bilmez misin, buradaki kızlar yetim
Şurada yatan babalarımızdı, kefensiz
Yaslar bağladı sarı saçlarımız
Babasızdı mavi gözlerimiz
Ve Goran, haykır yine bosna dağlarına
Ederlezi kızlarım, ederlezi.

09

eylül de geldi 

yine döküleceğim 

baharlar için..

11 Haziran 2020 Perşembe

Dream is Destiny

Kimse kimse için vakit harcamıyor. Karşısındakini nasıl sömürür ona bakıyor. Kadınlar egosunu, erkekler güdülerini tatmin etmeye çalışıyor. Bunu da yüzeysel yapıyorlar tabi. Emek harcamak, güven vermek, iyi insan olup birbirine destek olmak hakgetire. Kim kimden ne koparabilir onun peşinde. Ne acı.

İnsanlar beni çok yoruyor, insanlar çok sahte, insanlar nankör, insanlara asla güvenilmez, insanlardan tiksiniyorum. Ama benim bile bilmediğim birine ihtiyacım var gibi sanki. Sen gibi sanki.

Sen garip bir kadınsın, hiç vazgeçmesini bilmez misin? Onca acına rağmen gülüyorsun. Hiç sevilmemiş birisin fakat sevmekten vazgeçmiyorsun. Ne kadar kırılsan da, kandırılsan da, güzel bakmayı bir türlü bırakmıyorsun. Bazı kadınlar çok naif; içleri enkaz, dışları çiçek.

Ne güzel gözlerin var, kim bilir ne güzel görüyorsundur dünyayı.

Bütün bir geceyi uykusuz geçirmene sebep olan şeyleri bir nefeste anlatamazsın. Önce içine atarsın, sonra susarsın.

28 Mayıs 2020 Perşembe

Oui, C'est Moi

Bu hikaye; ben, kahvem ve kıyametle ilgili. İncil'in son bölümünün adı da zaten Apocalypse güzelim.

BİRİNCİ BÖLÜM

Giriş bölümü: "Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım."
Sonuç bölümü:
Bakımı zor olduğu için umut beslemiyorum.
Çünkü açılmayan pencereleri de duvardan sayıyorum.

"Bir adamın izine yan."

Kaybettiklerimize yakalım, sen benden başla.
"Son sigaranı eskimiş senelere yak."
Son kül tablasında yer arıyorsun.
"Gidip bir gardiyana özgürlüğüm diyorsun."
Ah canımın içi, zaten kırılmış bir kalbi kıramazsın.

"Şişelere deniz koy, gemiler batsın, boğazımıza."
Geminin mutfağında ölmeyi bekleyen ıstakozlar için Titanik’in batması bir mucizeydi.
Herkes kendi gemisini kurtarmanın derdinde.
Biz gemiyi gözden çıkardık.
Batışını izlerken sigara yakıcaz.
Sigara yok.


İKİNCİ BÖLÜM

Bazen o kadar güzel gülüyorum ki, gerçekten mutlu olduğumu sanıyorum.
Bazı şeyler telefonda eksik anlatılır.

"Yara bandı sevdiğin için kendini kesmemelisin."


ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

"Kaldırımlar biliyor, bir devir muhteşemdik."
Aslında kasedine sahipken radyoda sevdiğin şarkının çıkması gibi.

Her yönetmen biraz şairdir bence. Tıpkı her fotoğraf sanatçısının olduğu gibi.

"Si no asorva, no abasta." 
(Artmamışsa yetmemiştir.)


DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

"Hiç ışık yok farkındayım."


SON BÖLÜM (KAPANIŞ)

elifim noktalandı.

18 Mayıs 2020 Pazartesi

Homo Homini Lupus

Beni anlamalısın. Çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum. 

....
Bu kalbin, birini sevmeğe ihtiyacı vardı. Ve sen bunu anlamadın. Ve bana eziyet ettin. Ve eziyet ettiğini bilmedin. Göz yaşımı silmedin. Albay, "Soytarılık etme Hikmet," dedi. Ve ben, senin bilgisizliğinin artmasına izin verdim. Fakat hiçbir şeyi unutmadım. Ve hepsini aklıma yazdım.

Ve sana izin verdim ki, bilmeden yaptığın eziyet artsın. Ve sonunda artık dayanamıyorum diyebilmek için ben de bilmeden bu oyunu oynadım sana. Ve bulaşıkları yıkadım. Ve bütün sözlerimi yarıda kesmene izin verdim. Ben ki, bu konuda kimseye yetki vermemişimdir.

Oysa, elimin tersiyle seni yıkabilirdim. Bıraktım ki, sen kendi sonunu hazırla. Ve bana bütün yaptıklarını bir bir aklımda tuttum. Derler ki tarla kuşu bütün gece öttüğü zaman, tarla faresi bütün ihtiyatı elden bırakır ve yuvasından çıkarmış.

Ve beni deliğimden sen çıkarmıştın. Ve sonra bütün hayallerimi yıktın. Yönetimi eline aldın. Ve sonra birlikte sokakta yürürken, istediğin yerden karşıkaldırıma geçmeğe cesaret ettin.

Ve önce kelime vardı; sen, önce vitrin vardı dedin. Ben konuşurken vitrini seyretme cüretini gösterdin.

Hangi renklerin güzel olduğunu,
hangi şarkılara duygulandığını,
güzel kadının tanımını,
tabloları duvara nasıl asmak gerektiğini,
hangi yazarların büyük olduğunu,
hangi renklerin yanyana gelebileceğini,
ikinci sınıf bestecilerin kimler olduğunu,
misafire pijama ile çıkılıp çıkılamayacağını,
ne biçim bir evde yaşayacağımızı,
duvarları nasıl boyayacağımızı,
hangi gömlekle hangi kıravatı takacağımı,
hangi devlet düzeninde yaşanabileceğini,
hangi devlet düzeninin insan ruhunu öldürdüğünü,

İnsan insanın kurdu muduru,
aşkın ölümsüz olup olmadığını,
dünyanın en büyük oyun yazarının kim olduğunu,
yatağın neresinde yatacağımı,
yatağın neresinde yatacağını,
şu makaleyi nasıl buldun canımı arkadaşların canımı sıkıyor canımı,
ben bu akşam biraz dışarı çıkmak isteyebilir miyim canımı,
o canımı, bu canımı,
her türlü canımı hep önce bana söylettin.

Ve sonra yargılarıma katılmadın. Önce sen söyleseydin ve ben sana katılsaydım. Ve bana tuzak kurdun. Ve bana ilk sözü söyletmekle dönüşü olmayan yola ittin beni. Derler ki hamam böceği, evli çiftler mutlu uykularındayken, yatak odalarının perdelerinde gezermiş. Aslında bütün cadılar, hamam böceği kadar küçül yaratıklarmış. Bütün ecinni tayfası ve ecinni kaptanı, hamamböcekleri ve mutluevlilerinyuvalarınıyıkıcı cadılar, biz uyurken yeraltı faaliyetinde bulunurlarmış. Herkeslerin kulaklarına fısıldarlarmış: Senisevmiyorsevseydi sen kitap okurken sırtını çevirip uyumazdı; senisevmiyorsevseydi sen o filmi anlatırken, ceketinin dışına çıkan gömlek yakasını düzeltmezdi; senisevmiyorsevseydilerin bütün çeşitlemelerini uygularlarmış. Tahtakurusunun salgısında bile, senisevmiyorsevseydiden varmış. Bu nedenle sabah uyandığınızda bileğinizin içini kaşırken, beni gene tahtakurusu sokmuş demenizle birlikte karınızın, hayır canım pire ısırığına benziyor demesi bu yüzdenmiş. Hikmet yorulmuştu. İnsan nasıl durur, bilmem ki, Ve her şeyi bana başlattın ve istediğin gibi bitiremediğim için ha-ha dedin.


Oğuz Atay / Tehlikeli Oyunlar

Buraya Bir Şiir Koydum

...
Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
sen şahane bir okursun.
Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun.
N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!

Burada bir tutam sabır var.
Kendiminkinden kopardım bir parça,
(bende çok boldur)
lazım oldukça ya sabır ya sabır,
dokunursun.

Burada güzel çaylar var.
Bu aralar senin için çok önemli.
Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar.
Demlersin, maksat midene dostluk olsun.

Şuraya Youtube’dan müzikler,
Bach dinle filan, koydum.
Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin,
koklayıp buluyorsun.

Buraya bir silkintiotu koydum.
Kırk dert bir arada canına yandığım,
kırkına birden deva olsun.

Birhan Keskin / Kargo

Ne Anlarsın!

....
İnsan kaybolmayı ister mi?
Ben işte istedim bayım.
Uzaklara gittim
Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin
Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım.

....

Ben işte miraç gecelerinde
Bir peygamberin kanatlarında teselli aradım,
Birlikte yere inebileceğim bir dost aradım,
Uyuyan ve acılı yüzünde kardeşimin
Bir şiir aradım.
Geçen üç yıl boyunca
Yüzü dövmeli kadınların yüzünde yüzümü aradım.
Ülkem olmayan ülkemi
Kayboluşumu aradım.
Bulmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.
Bir ters bir yüz kazaklar ördüm
Haroşa bir hayat bırakmak için.
Bırakmak o kadar kolay olmasa gerek diye düşünmüştüm.

Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
....

Didem MADAK / Siz Aşktan Ne Anlarsınız Bayım!

Geçti Mi?

En umutsuz olduğun yerdesin. Kafanı bir yerlere dayamış bir şeyleri dinliyorsun. Kendinden başka her şeyi dinliyorsun. Herkesi de dinledin. Tekrar şaşırdın, tekrar ağladın, tekrar yenildin. Geçer dediler geçmedi. Geçer dedin, biliyorum dedin. Yine de geçmedi. Yemedin, yedin, sigara içtin, çok sigara içtin ama unutamadın. Yalnız kaldın, kalabalıkla taştın, çok konuştun, çok sustun. Çok gezdin, çok uyudun, hiç uyumadın, sadece pencereden baktın. Oyalandın, umutlandın, birazcık bayatladı numaraların. Az okudun, sonra çok okudun. Çok yazdın, çok fazla yazdın. Hem ona, hem kendine, hem insanlara yazdın. İnsanlara anlattın, insanları dinlettin, onları susturdun. Sonra dinlemediler, onlara kızdın. Ağladın, yalnız kaldın, dövündün. bağırdın, kavga ettin, durmadın, yılmadın. en yakınını, en uzağını, en tehlikeli olduğunu, en tehlikeli bulduğunu seçtin. Umutlandın, umutsuzluğa kapıldın. “Beni yalnız bırakır mısınız?” da dedin, “müsaitsen arayabilir miyim?” de. Geçti sandın geçmedi. Ağlamadığını sandın ama gözlerin doldu. Özlemediğini sandın ama içinde acıyan bir şeyler vardı. Anlamlandıramadın, anlamlandırdın ama konduramadın, kondurdun ama yakıştıramadın kendine. Unuttum dedin unutamadın. Unuttum dedin, yalanladın. Unuttum deyince hatırladın. hHatırladıkça kanattın kendini. Anılara sığındın, milyonlarca kez hatırladın, sonsuz kere ağladın. Anıları sevdin, anıları kokladın, onları öptün. Kokuları unuttun, sesleri unuttun, fotoğraflardan yoruldun. Çok dinledin, dinlediklerine ağladın, ağladıklarına kızdın. Kızınca bağırdın, bağırırken sesini beğenmediğinden midir nedir, konuşmak istemedin sonra. Baktın, umutlandın, dayanamadın ama eve gidince yine ağladın. Öğrendin, gördün, geçirdin, kaçırdın, kaçındın, tekrardan yapmadın. Tekrardan kanmadın. Tekrardan kanamadın, hala dirisin. Dinlemedin, okumadın, izlemedin. Fotoğrafları sevmedin, anıları unuttun. Anıları unutunca korktun. Hatırlayamadığın şeyleri özledin. Kokuları, sesleri, mimikleri, jestleri, ellerini unuttun. Kirpiklerini ve göz kapaklarını akıttın önce. Saçları silindi. Sözleri gitti. Elleri yok. Soyutladın, soyutlandın, soyutlattın kendini. Geçti mi? Geçmedi. Geçer dediler, onlarınki geçmiş, hepsi geçer. Tarihleri unuttun, saatlerden bihabersin, şarkıların yok oldu. Omuzlar yok. Hava sisliydi, o yoktu. Varmış gibi yaptı. Sonra şarkılar geri geldi, sözleri hiç yoktu. Müziğe küstün, edebiyata küstün. Çok ayıp ettin. Birisi gelsin de sana sevdirsin diye bekliyorsun. Çok beklersin.

Mayıs Tuzağı

Şimdi burada onca kuşlar uzağında senin
Karlar uzağında, kışlar uzağında.
Mahpus gibidir yani bu gurbet tuzağında.
Bir şeylerin vadesi tükeniyor, hissediyorum.
Gözlerim beyaz çiçekler arıyor yakın.
Beyaz kadar sana kavuşmak var
Beyaz yani iki güvercinin kuş bakışı kadar yakın.
Sevgilim, akrepler arıyor gözlerim
Beni böyle hatırlama sakın.

Şimdi burada onca kuşlar uzağında senin
Yağmur uzağında, çamur uzağında
Hayın bir Mayıs tuzağında
Olmuyor olanlar olduğu gibi.
Organlarım bozuk, bağışla ölüyorum
Az bozuk organlarımı ihtiyaç sahiplerine bağışla.
Görerek, öğrenerek ve iğrenerek öğreniyorum.
Kötüye kullanıyorsun darağacını güzel sevgilim
Bu alkol altlıklı üstsüz sohbetlere
Gel yanıma doğru biraz sevişelim.

Şimdi burada onca kuşlar uzağında senin
Yollar uzağında, eller uzağında.
Sen benim sana zaafımı kötüye kullanıyorsun
Yine gel
Onca kuşlar uzağımdan
Hayın bu Mayıs tuzağından
Gel yanıma yanımdan doğru
Beni böyle hatırlama sakın.



Can Bonomo
Parya Koma (sf. 98)

25 Şubat 2020 Salı

Quid ad aeternum?

Sevgili Küllük,

Herkesin güldüğü bir barın en hüzünlü birasını içtiğime eminim.
Herkes kendi gemisini kurtarmanın derdinde. Biz gemiyi gözden çıkardık. Batışını izlerken sigara yakıcaz. Sigara yok.
Yakışıyo mu bana yalnızlık acaba. Başka da giyecek bi şeyimiz yok gerçi.
Dağıldın ama her parçan birbirine hala bağlı.
Şeyi aşamadım; bütün arkadaşlarımın iş güç kurup ya çok fazla para kazanıp zengin olmalarını ya da düzenli hayata geçip, evlenip, aile kurup, çocuk büyütmeye başlamalarını. Ne kadar saçma gelse de kendimi başarısız hissettiriyor bu bana çoğu zaman. Bir ben kaldım böyle.

Banklar beni hüzünlendiriyor başka derdim yokmuş gibi.
Bak 29 yaşına geldin, bir şey anlamadın bu hayattan.
Ortadan kaybolsam farkedilme sürem 25 gün civarı olur. Sigara aldığım tekel bayiler fark eder ilk.
Anlaşılmayacak, sevilmeyeceksin ama bir yolunu bulacaksın hep. Senin de özelliğin bu.


Çevreye verdiğimiz geçici rahatsızlıktan dolayı hüzün dileriz.


Quod erat demonstrandum.

Akrebin Gözleri

Aç bir Erkin Koray şarkısı.
Bir bardak greyfurt suyu iç.
Mutsuzluktan öl.
Uyuya kal.
Ya da geceye dal.
Çünkü gecedir dünya.
İntiharını ertele, "her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar."
"Gecenin dürüstlüğünden herkes kuşkulanır."
İsmet Özel'e selam çak.

 Akrebin gözleri.

16 Şubat 2020 Pazar

Kar Taneleri Birbirine Benzemez

Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. Bazen öyle olur, her şey üst üste gelir.
Polis olmasaydım katil olurdum çünkü sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir.
Binlerce ceset, binlerce katil ve bir evlilik gördüm.

Seni, intihar ettiğin gün tanıdım kızım.
Seninle o gün barıştım.

Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalın ayak anlayabildiğim şeyler var.
Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var.
Bütün çaresiz insanlar gibi... Dağılan bir okul gibi...

Acılarımız da birbirine benziyor artık kızım.
Birbirine benzeyen parmaklar gibi ama her birinin eşsiz bir izi var.
Bazen gözlerim dalıyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun yine kulağımın dibinde.
Hiç susmuyorsun, ağlamama asla müsaade etmiyorsun.
Her şey affedildi diyorsun, hiç ayrılmayacağız diyorsun.
Keşke hep yanımda olsaydın diyorum öyle konuştuğunu duyunca.
Bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana
ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım. Cesetler de benzemez.
Ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman.
Koşan atlar düşen atları hatırlatır.
Yağmur yağar. Durur. Tekrar başlar.

Yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. Beşikten mezara kadar...
Karanlıkta herkesle çarpışabilir insan.
Yalan mı söylüyorum sana? affet beni kızım, affet!
Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım.

12 Ocak 2020 Pazar

Vapurlar Yanaşıyor İçinden Sen İnmesen De

"Uykulardasın şimdi bensiz uykularda."

Seninle ikinci şarkımızı buldum, bundan haberin yok. İlkinden olmadığı gibi.


Renkli gözleriyle gökkuşağına çeviriyor baktığı her yeri.


"Böyle güzelsin, hep böyle kal olur mu?" 


Seninle uykuya dalmak veya oluru olmayan hayaller kurmak çok güzel, ne zaman üzgün olsam seninle rahatlıyorum. Keşke yüzyüzeyken konuşabilsek.


Gözleri çok güzel. Gülünce gamzesi çıkıyor sağ yanağında, yüzü kızarıyor.


Bazı erkekler sol göğsünün altında mayın taşır. Ve oraya ilk basan kadın, ayağını çekip gitmeye kalkışırsa eğer; mayın patlar, erkek dağılır; kadın ölür, erkeğin sol göğsünde. Sonra bir daha kim gelip giderse gitsin sol göğsün altındaki kente, asla aynı etki yaşanmaz. Bir mayın bir defa patlar. Bir erkek gerçekten bir defa sever, bir şiir bir kez yazılır. Bir kitap bir kez okunur gibi çürütülebilir bir tez değildir bu, bir insan bir kez ölür türündendir. Ve sen, sana gelince eğer; bir gün uğrarsan sol göğsümün altındaki kente, hüzünlü bir sesle: "Buralar bir zamanlar hep benimdi" diyeceksin.



"Şişelere deniz koy, gemiler batsın."

İnanmazsınız, Sesinde Kuşlar Yaşıyor

Fırtınalı bir hayatın ortasında birleştik. Sen, kendine yakın bulduğun insanların sana yaptığı hatalardan şikayet ediyordun, bense uzun yıllar acısını çektiğim bir aşkın yaralarını sarmaya çalışıyordum. İyi birer dosttuk, her şeyi paylaşır olmuştuk. Bu yakınlaşmamızın kısa bir sürede olmasına rağmen zamanım öyle tatlı, öyle güzel geçiyordu ki ben içimdeki kıpırdanmalardan habersizdim.

Sanki rüyadaydım, gözlerimi açtığımda dostluğun yerini aşk almıştı. Kendimi tutamamıştım işte. Duygularıma hakim olamamıştım. Sen benim aşkım, bense senin dostundum artık. Sana aşık olduğumdan habersizdin. İçimdeki volkan öyle taşmıştı ki patlamak için sabırsızlanıyordu.

Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bütün duygularımı bütün hislerimi açıklamıştım ben sana. Sense bana sadece şaşkın bir ifadeyle bunların yalan ve şakadan ibaret olması için yalvarmıştın. Bende sana bunların ne şaka ne de yalan olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım. İçim rahatlamıştı. Çünkü bir insana '' seni seviyorum '' demek kolay bir iş değildi. Yürek isterdi. Ben bu işi becerememiştim ama sonucuna da katlanmak elimde değildi. Çünkü asıl olan benim için bugündü ve ben bugün sana söylemem gereken şeyleri yarına bırakmamıştım. Yarın böyle bir fırsatın bir daha elime geçemeyebileceğini düşünerek bütün her şeyi açıklamıştım.

Dünya fani her an her şey olabilir bizim dünyamızda. Şimdi içim çok rahat ama bir o kadar da huzursuzum. Çünkü bunları sana anlatınca suçlu ben oldum. Şimdi o eski günleri arıyorum, hiç sebepsiz, ani ayrılışın şokunu üzerimden atamamamın sonucundandır. Ve zaman eskiden öyle güzel öyle tatlı geçerken şimdilerde, bin bir azap bin bir acıyla geçiyor.

O günün üstünden çok zaman geçti. Şimdi ben senden benim olmanı değil bana biraz hak vermeni istiyorum. Bana duyduğun nefreti duygularımın üstünden çekmen için yalvarıyorum. Bana ne kadar kızsan ne kadar nefret etsen de ben seni yine de seviyorum. Duydun değil mi? Seni seviyorum.